Hollywood Sinemasında Bedenin İktidar Aracı Olarak Temsili: S1mone Film Analizi


Creative Commons License

DUMAN İNCE S.

2. Uluslararası Felsefe, Eğitim Sanat ve Bilim Tarihi Sempozyumu, Muğla, Türkiye, ss.298

  • Yayın Türü: Bildiri / Tam Metin Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Muğla
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.298
  • Akdeniz Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

İktidarın beden algısı kurmasında, kitle iletişim araçları, özelde sinema önemli bir manipülasyon aracıdır. Zira sinemasal temsiller, gerçeğin yeniden kurgusu üzerinden (bilgi/hakikat) inşa edilmektedir. Sinemadaki temsillerin analizi, filmlerde sistem-iktidar ilişkisinin nasıl kurulup, şekillendiğini anlama ve iktidarın geçtiği kanalların stratejisini ortaya çıkarma noktasında değerlidir. Bu anlamda Michel Foucault, iktidar/söylem, iktidar/bilgi, iktidar/hakikat, iktidar/özne, iktidar/beden gibi kavramları ve aralarında kurduğu ilişkileri mercek altına almaktadır.
Çalışmada, sosyolojik eleştiri yöntemi ile yönetmenliğini Andrew Niccol’un yaptığı 2002 yılı Amerikan yapımı Simone (S1M0NE) adlı filmin analizi yapılacaktır. Analizde Foucaultcu bakış açısı ile iktidarın aracı ve nesnesi olarak “pasifleştirilmiş”, “disipline edilmiş”, “güzelleştirilmiş” bedenin, sinema filmlerinde nasıl temsil edildiğini göstermek amaçlanmaktadır. Bu amaç doğrultusunda, iktidarın toplum üzerinde, insanların bedenleri aracılığıyla kurduğu tahakküm yolları da ortaya konulacaktır. Hollywood sinemasının temsiller üzerinden bir gerçeklik algısı kurduğundan hareketle, bu endüstrinin filmler aracılığıyla, iktidarın söylemlerini tekrar üreterek (bilgi/hakikat), izleyiciyi manipüle ettiği görülmektedir. Klasik anlatı kalıplarıyla üretilen beden ve teknolojiyi konu alan bu çalışmanın amacına yönelik olarak listelenen filmler arasından rastgele seçilmiştir. Amaçlı-örneklem ile Simone filmi seçilmiştir. Simone, kendi içindeki anlatısının 21. yy çağının getirdiği üretimlere bakması noktasında da önemlidir. Böylece, bir film aracılığıyla daha derinlemesine bir çözümleme yapılabilecektir.
Sonuç olarak, Simone özelinde, Simülasyon evreninde her şey abartılmış özellikleriyle vardır; güzel'den daha güzel, gerçek'ten daha gerçek, hakikat'ten daha hakiki... Bu hipergerçeklik evreninde karşıtlıklardan söz etmek mümkün değildir. Bireyler, bu sistem içerisine kaba kuvvet gerektiren bir zorlamayla, baskıyla değil aksine ikna ile (hipergerçeklik evreninde oluşturulan Simone gibi simülarklarla-öznelerle), bireylerin ruhlarına sahip olunarak dâhil edilmektedir. Bu bağlamda, Hollywood sinemasının topluma sunduğu temsiller ve yaratılan hipergerçeklik ile bireyler, iktidarın denetim mekanizması içinde yer almakta ve iktidarın ihtiyaç duyduğu güç ve söyleme kaynak oluşturmaktadır. Bu bilgiler dâhilinde son söz olarak sinema, bireylerin rızasını alarak, iktidarın ihtiyaç duyduğu bilgi, söylem ve hakikati yaratarak, kapitalist düzenin varlığına ve onun sürekliliğine hizmet etmektedir.