Genel Ekoloji, Gökmen S., Editör, Nobel Yayınevi, Ankara, ss.403-459, 2007
Çevre kirliliği, canlı varlıkları etkileyen dış etmenlerin çevrenin ahengini bozması olarak tanımlanmaktadır. Çevre kirliliğinin en önemli kaynakları endüstriyel, kentsel ve tarımsal faaliyetlerden oluşmaktadır.
İnsanlar, doğal ve yapay olarak sınıflandırılan bir çevre içinde yaşamaktadır. Doğal çevre, canlıların hayatları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri fiziki ve biyolojik ortamdır. Yapay çevre ise, insan faaliyetleri ile doğal kaynaklar kullanılarak oluşturulan çevredir. Hava, su ve toprak bu çevrenin fiziki unsurlarını; bitkiler üretici, hayvanlar tüketici, mikroorganizmalar da daha çok ayrıştırıcı olarak biyolojik unsurlarını oluştururlar. Çevrede, canlıların fiziki ve biyolojik unsurlarla olan ilişkileri onların sağlıklı gelişmesine olanak veriyorsa doğal denge mümkün olduğu kadar korunmakta, aksine durumlarda ise bu denge bozulmaktadır.
Gelişen teknoloji, endüstrileşme ve nüfus artışı ile birlikte bu denge sürekli bozularak, çevre kirliliğinin önemli boyutlarda artmasına neden olmaktadır. Çevre kirliliğinin en büyük nedenlerinden biri ülkelerin gelişmelerine dayalı kalkınmanın temel unsurlarını oluşturan tarım, sanayi, ulaşım, turizm ve enerji sektörleridir. Ancak bu sektörlerde kalkınma sağlanırken, yapılacak yatırımların mutlaka çevre ile uyumlu olması ve çevrenin korunması gereklidir. Çevre ile kalkınma en uygun bir uyum içinde birleştirilmelidir. Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de çevre kirliliği sorunları, toplumun yeterli duyarlılık göstermemesi nedeniyle her geçen gün artmaktadır. Bu artışın, ülkemizde Avrupa Birliğine adaylık sürecinde azalacağı beklenmektedir.
Çevre kirliliği, çevrenin ahenginin daha çok antropolojik etkenlerden dolayı bozulması sonucu oluşmaktadır. Aslında bu ahengin bozulması, uzun yıllardan beri devam etmesine rağmen, yukarıda belirtilen kalkınmaya dayalı gelişmelerden dolayı son yıllarda çok hızlanmıştır. Kısaca tanımlanan bu gelişme ve değişmeler sonucu, doğal çevrede su, toprak ve hava kirliliği, doğal kaynakların tahribi (fauna, flora, erozyon vb.) gibi sorunların yanı sıra sağlıksız kent mekanları (güneş ve doğal havalandırmadan yoksun betonlaşmış yapılar, açık kanalizasyonlar, çöp artıkları, sanayi artıkları, motorlu araçlar, egzoz dumanı, gürültü, vb.) gibi sorunlar ortaya çıkmıştır. Son yıllarda bu sorunlara ilaveten, genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar (GMO) ve bunların atıklarının ekolojik dengeye yaptıkları sorunlar ortaya çıkmıştır. Yaşamakta olduğumuz çevrede, iyi kullanılamadığı veya kullanım özellikleri iyi değerlendirilmediği için oluşan ve/veya oluşmakta olan bu sorunlar gün geçtikçe daha da artacaktır. Söz konusu sorunların çözümü yine dengeyi bozmada başrol oynayan insanların alacağı acil önlemler ile mümkün olacaktır. Bu bölümde, bu kavramlardan su kirliliği, toprak kirliliği, hava kirliliği ve katı atıklar ile bu sorunların kontrolleri hakkında detaylı bilgi verilecektir.
Çevre kirliliği, canlı varlıkları etkileyen dış etmenlerin çevrenin ahengini bozması olarak tanımlanmaktadır. Çevre kirliliğinin en önemli kaynakları endüstriyel, kentsel ve tarımsal faaliyetlerden oluşmaktadır.
İnsanlar, doğal ve yapay olarak sınıflandırılan bir çevre içinde yaşamaktadır. Doğal çevre, canlıların hayatları boyunca ilişkilerini sürdürdükleri fiziki ve biyolojik ortamdır. Yapay çevre ise, insan faaliyetleri ile doğal kaynaklar kullanılarak oluşturulan çevredir. Hava, su ve toprak bu çevrenin fiziki unsurlarını; bitkiler üretici, hayvanlar tüketici, mikroorganizmalar da daha çok ayrıştırıcı olarak biyolojik unsurlarını oluştururlar. Çevrede, canlıların fiziki ve biyolojik unsurlarla olan ilişkileri onların sağlıklı gelişmesine olanak veriyorsa doğal denge mümkün olduğu kadar korunmakta, aksine durumlarda ise bu denge bozulmaktadır.
Gelişen teknoloji, endüstrileşme ve nüfus artışı ile birlikte bu denge sürekli bozularak, çevre kirliliğinin önemli boyutlarda artmasına neden olmaktadır. Çevre kirliliğinin en büyük nedenlerinden biri ülkelerin gelişmelerine dayalı kalkınmanın temel unsurlarını oluşturan tarım, sanayi, ulaşım, turizm ve enerji sektörleridir. Ancak bu sektörlerde kalkınma sağlanırken, yapılacak yatırımların mutlaka çevre ile uyumlu olması ve çevrenin korunması gereklidir. Çevre ile kalkınma en uygun bir uyum içinde birleştirilmelidir. Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de çevre kirliliği sorunları, toplumun yeterli duyarlılık göstermemesi nedeniyle her geçen gün artmaktadır. Bu artışın, ülkemizde Avrupa Birliğine adaylık sürecinde azalacağı beklenmektedir.
Çevre kirliliği, çevrenin ahenginin daha çok antropolojik etkenlerden dolayı bozulması sonucu oluşmaktadır. Aslında bu ahengin bozulması, uzun yıllardan beri devam etmesine rağmen, yukarıda belirtilen kalkınmaya dayalı gelişmelerden dolayı son yıllarda çok hızlanmıştır. Kısaca tanımlanan bu gelişme ve değişmeler sonucu, doğal çevrede su, toprak ve hava kirliliği, doğal kaynakların tahribi (fauna, flora, erozyon vb.) gibi sorunların yanı sıra sağlıksız kent mekanları (güneş ve doğal havalandırmadan yoksun betonlaşmış yapılar, açık kanalizasyonlar, çöp artıkları, sanayi artıkları, motorlu araçlar, egzoz dumanı, gürültü, vb.) gibi sorunlar ortaya çıkmıştır. Son yıllarda bu sorunlara ilaveten, genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar (GMO) ve bunların atıklarının ekolojik dengeye yaptıkları sorunlar ortaya çıkmıştır. Yaşamakta olduğumuz çevrede, iyi kullanılamadığı veya kullanım özellikleri iyi değerlendirilmediği için oluşan ve/veya oluşmakta olan bu sorunlar gün geçtikçe daha da artacaktır. Söz konusu sorunların çözümü yine dengeyi bozmada başrol oynayan insanların alacağı acil önlemler ile mümkün olacaktır. Bu bölümde, bu kavramlardan su kirliliği, toprak kirliliği, hava kirliliği ve katı atıklar ile bu sorunların kontrolleri hakkında detaylı bilgi verilecektir.