Filozof Derviş Yunus Emre


Filiz Ş.

Sarmal Yayınları, İstanbul, 2025

  • Yayın Türü: Kitap / Araştırma Kitabı
  • Basım Tarihi: 2025
  • Yayınevi: Sarmal Yayınları
  • Basıldığı Şehir: İstanbul
  • Akdeniz Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Derviş Yunus

Yunus, ruhunda pek çok insanın gıpta ettiği erdemleri barındıran bir derviştir. Cömertlik,

alçak gönüllülük, hoşgörü ve affediciliği; kanaatkârlığı, dünya malı ve süsünden uzak duruşu

ile gerçek bir derviştir.

Şair Yunus

Türkçe yazdığı şiirleri, kendi duygu ve düşünceleri ile döneminin her yönden resmini çizmek

bakımından eşsiz bir içeriğe, nadir bir derinliğe ve dinleyenlere verdiği ruh zevkine sahiptir.

Şiirleri yakından çözümlendiği zaman, sosyoloji, psikoloji, antropoloji, din ve düşünceyi

kapsadığı anlaşılır.

Dilci Yunus

Türk dili Yunus için ruh ve zihnin tercümanıdır. Şiirleri içerikleri kadar Türkçenin derinlikli

ifade gücünü yansıtır. Yunus şiir sanatında Türkçeyi pek az şaire nasip olan bir ustalıkla

kullanır. Türkçe, Divanu Lügati’t-Türk’ten sonra, onun şiirleriyle yeniden hayat bulur.

Humanist Yunus

Gönlü ve aklı, insan ve doğa sevgisiyle doludur. Bütün insanlara tek bir nazarla bakar; hiçbir

insan diğerine üstün değildir. Dinler, ırklar, inançlar ve görüşler insanları birbirine üstün

kılmaz; olsa olsa aralarındaki barış ve kardeşliği perçinler. 72 millete bir nazarla bakar.

Filozof Yunus

Hümanist, dil filozofu, şair, derviş ve bilgi seven olarak Yunus’un bütün hasletleri, onun

filozof unvanı almasını sağlar. Çok yönlü bir gönül ve akıl insanı olan Yunus’u tek bir sıfat

olarak filozof Yunus diye adlandırmak gerekir.


İnsanlığı Kucaklayan Anadolu: Yunus Emre


Toplumların kaderi büyük ölçüde, insanlık tarihinde meydana gelen bazı olayların doğurduğu

sosyal, ekonomik, siyasal ve kültürel sonuçlar tarafından belirlenir. Bu olaylar elbette, oluş

şekli ve süresi, neden-sonuç ilişkisinin doğası bakımından toplumdan topluma farklılık

gösterir. Ne var ki bu farklılıklar, insanlık tarihinde bu olayların oynadığı rolde belirleyici

olmaz. İbn Haldun (ö.1406) dediği gibi, “tarihsel olaylar suyun suya benzediği kadar birbirine

benzer”.

Siyaset ve düşün yaşamının merkezi, Anadolu ve Güne İtalya kolonilerinden Yunan

Yarımadasına kaymasıyla; Atina ve Isparta, gelişmekte olan yeni iktisadi ve siyasal güçleri

çevrelerinde toplayan iki büyük eksen oluşturmasıyla, 1 Antik Yunan tarihinde Sofistlerle

birlikte belirmeye başlayan işlevsel hümanizmin böylesine buhranlı bir dönemde ortaya

çıktığını görüyoruz. Düşünce etkinliğindeki ağırlığın kolonilerden kıtaya kayması, aynı


1 Boğos Zekiyan, Hümanizm (İnsancılık) Düşünsel içlem ve Tarihsel Kökenler, İnkılap Y., İstanbul 2005, s. 71.


7


zamanda bu düşünce bunalımının da doğuşuna yol açmıştır. Kolonilerden geçen ticaret

yollarının kıtaya ulaşmasıyla, kolonilerin siyasal önemindeki düşüşe koşut olarak, oralarda

gelişen fikir akımlarıyla değer ölçütlerinin de güvenilirliği sarsılmış, kıta toplumu için bir

düşünce ve manevi değerler bunalımı baş göstermiştir. 2

Bu sosyo-kültürel çerçeve içinde yeni ilgi kutupları oluşmaya, yeni bir dünya görüşü

yayılmaya başlar. Yüksek refah düzeyi, yaşamın sağladığı kolaylıklar, kolonilerden gelen

çeşitli fikir akımlarının uyumsuzluğu ve çatışmaları, insanların ilgisini teorik bilgiden çok

pratik bilgilere yöneltir. “Bilmek”ten çok “yapmak”, dünyayı “açıklamak”tan çok dünyayı

“değiştirmek” özlemi sivrilir. İşte sofist düşünüşün temelinde yatan eğilimler böyledir. 3

Sofistler, kolonilerden Yunan Yarımadasına taşınan insanlar ve fikirlerinin yarattığı bunalımı,

insana ve onun işlevselliğine dayalı pratik eylemler üzerinden aşmaya çalışıyor; teorik

düşünce tartışmalarını bir yana bırakıp yaşamın acil eylemselliği ekseninde pratik bir felsefe

geliştirmeye çalışıyor. Onlara göre, dünya nedir, nasıl oluşmuştur, hakikat var mıdır, varsa

nerededir gibi kuramsal ve metafiziksel sorunlarla uğraşmak boşunadır. Bu yüzden, insan

yaşamının gündelik işleri ve insanın eylem odaklı değeri öne çıkıyor. Sonuçta Sofistler,

Atina’dan tüm insanlığı ilgilendiren ve hala da ilgilendirmeye devam eden bu işlevsel

hümanist mesajı veriyorlar.

Yunus Emre’nin yaşadığı 13. Yüzyılın ikinci yarısı ile 14. Yüzyılın başları da tam olarak

değilse bile, Sofistler dönemine çok benzer yanlara sahiptir. Yunus Emre, Sadreddin-i

Konevi, Tapduk Emre, Ahi Evren ve Hacı Bektaş-ı Veli ile birlikte, Haçlılarla Moğolların

altüst ettiği Anadolu topraklarının-deyim yerindeyse-en önde gelen “sofist”lerinden sayılır.

Yunus Emre dönemini incelemek Anadolu’da kolonizatör Türk dervişleri olarak bilinen Ahi

Evran, Barak Baba, Sarı Saltık ve Hacı Bektaş-ı Veli’yi bilmek demektir.

Moğol istilasıyla yurtlarından kopup gelen Türkmenler canlarını kurtarma telaşındaydılar ve

her şeylerini bırakıp Anadolu’ya öyle geldiler. Hiçbir maddi varlığa sahip olmayan bu konar-

göçer Türkmen grupları Anadolu’daki sosyal yapıyı da olumsuz etkilediler. 4 İşte Babailer

isyanı böyle bir ortamda patlak verdi

Anadolu’daki şehirlerde refah içinde yaşayan halk ile bu yeni gelenler arasında ekonomik ve

sosyal açıdan büyük bir uçurum oluştu. Maddi yoksulluk içindeki Türkmen grupları bu

eksikliklerini manevi yönden giderme eğilimi içine girdiler ve bir kurtarıcı aramaya

başladılar. İsyanın yarattığı olumsuz hava Moğollarla yapılan Kösedağ Savaşı sonrası daha da

arttı. 1243 Kösedağ yenilgisinden sonra Anadolu Selçuklu devleti ve Anadolu toprakları

Moğol tahakkümü altına girdi. XIII. Yüzyılın ikinci yarısından itibaren Moğol baskısı giderek

arttı. Geniş yetkilere sahip olan Moğol askeri valileri Anadolu’yu fiilen yönetmeye

başladılar. 5

Bu yüzyılda Anadolu yalnız siyasi, düşünsel ve kültürel sorunlarla değil, kıtlık ve yoksullukla

da boğuşuyordu.


2 Boğos Zekiyan, A.e., s. 72.

3 Boğos Zekiyan, A.e., s. 74.

4 Sema Altunhan, “XII. YY Anadolu’sunda Yunus Emre’nin Birleştirici Misyonu”, X. Uluslararası Yunus Emre Sevgi

Bilgi Şöleni Bildirileri (06-08 Mayıs 2010) Haz. Erdoğan Boz, Eskişehir 2011, s. 35.

5 Naci Yengin, Yunus Emre’nin İzinde, Ihlamur Yayınları, İstanbul 2021, s. 19.


8


İşte Türk tarihinin böylesine buhranlı bir döneminde, Yunus Emre ortaya çıktı. İçinde

yaşadığı buhran çağı, aynı zamanda, Karl Jaspers’ın İ.Ö. VI. ve IV. Antik Yunan çağı için

söylediği “üstün zaman” sözünü anımsatıyor. 6 Bir yanda buhran, diğer yanda başta Yunus

Emre olmak üzere pek parlak Türk filozof ve mistiklerinin doğduğu “üstün zaman” işte bu

çağdı. Yunus Emre, şiirlerinde her ne kadar dönemin sosyal, siyasi ve kültürel sorunlarını dile

getirmişse de bu sorunları ve onlara ilişkin kendince çözüm önerilerini esasen tüm insanlığı

kucaklayacak evrensel bir seslenişle ortaya koymuştur.