Kabalci Yayınevi, İstanbul, 2016
Sencer Şahin, içlerindeki makaleler ödev bilinci ve minnet duygusuyla kaleme alındıkları, ayrıca bilimsel bir yayının gereklerinden ziyade sipariş usulüyle derlendiklerinden armağan/anı kitaplarını tasvip etmez; kendisi için anı kitabı hazırlanmasını da asla benimsemeyeceğini çeşitli vesilelerle ve ısrarla dile getirirdi. Onun bu yöndeki kesin arzusuna rağmen, akademik kariyerimizin her aşamasını bir hattat titizliği ve özverisiyle şekillendiren hocamızın bu onuru en çok hak eden bilim insanlarından biri olduğu düşüncesi, 75. yaşını bir armağan kitabıyla kutlama ve bu sayede hepimiz üzerindeki emeklerinin karşılığını bir nebze olsun ödeyebilme cesareti verdi.
Hocamız sadece bilimsel faaliyetleriyle değil, aynı zamanda tavırlarıyla da erdemin timsali olmuştur hepimiz için. Onun hem iyi bir bilim adamı kimliğini hem de hayata karşı takındığı ahlaki tutumu şu dört kelime en iyi şekilde özetler: azim, sebat, sorgulama ve cesaret. Zira sadece bir bilim insanı kimliğiyle değil, ahlaklı bir birey olmanın gereğiyle de sorguluyor; ama daha önemlisi bu edimin sonunda ulaştığı doğruyu, bu doğru toplumsal belleğin genel kabul gören yargılarına ne kadar aykırı düşerse düşsün, korkusuzca dile getirmekten (profiteor) de çekinmiyordu. Bu yönü ve engin bilgi birikimiyle o hem gerçek bir vir doctus hem de gerçek bir professor idi. Bütün hayatını ise Anadolu’nun Eskiçağ Tarihini’nin araştırılmasına ve bu uğraşıyı kendisinden sonra da devam ettirecek kişilerin yetiştirilmesine adamıştı. Bu bakımdan anı kitabı için «vir doctus Anatolicus» başlığının hocamızı tanımlayan en uygun ifade olacağını düşündük.
Bunun üzerine hocamızın akademik yaşamı boyunca şu ya da bu şekilde yolunun kesiştiği meslektaşlarından ve üzerinde emeği bulunan öğrencilerinden hazırlayacağımız anı kitabını birer makaleyle desteklemelerini rica ettik. Pek çoğu bu ricamızı büyük bir nezaket ve içtenlikle kabul etti. Hocamızla bu kapsamda bir ilişki içinde olmamakla birlikte, ona karşı derin bir saygı besleyen çok sayıda bilim insanı da bu projede yer almak isteklerini dile getirdiler. Böylece makaleleriyle projemize destek olmak isteyen yazar sayısı 79’a ulaştı. Ayrıca pek çok yazarın, böyle bir proje için hiç de yadırganmayacak olan yoğun programları gerekçesiyle ek süre istemeleri çalışma takvimimizin beklenenden uzun sürmesine sebep oldu. Bu süre zarfında hocamızı uzun süredir savaştığı akciğer rahatsızlığına eklenen zatürreye bağlı olarak 16.10.2014 tarihinde beklenmedik bir şekilde kaybettik. Onuruna hazırlanmış olan bu kitabı artık göremeyecek olması bir yandan büyük üzüntümüz, ama öte yandan kendisi için bir anı kitabı istememek yönündeki arzusunun böylesine kederli bir şekilde de olsa gerçekleşmiş olması nedeniyle tesellimiz oldu. Sonuç olarak başlangıçta 75. yaşı için armağan kitabı olarak planladığımız projemiz ne büyük bir yeis ki artık bir anı kitabı olarak basılacak. Bu kederli son, yoğun iş programı, taşınma, hastalık ve benzeri gibi geçerli gerekçelerle bu projeye makaleleriyle destek olamayacaklarını büyük bir üzüntüyle dile getiren, ama tabula gratulatoria’da mutlaka yer almak istediklerini ifade eden meslektaşlarımızın isteklerini gerçekleştirebilmeyi de imkansız kıldı.
Kurucusu olduğu Akdeniz Üniversitesi Eskiçağ Dilleri ve Kültürleri Bölümü bünyesinde bundan yaklaşık 20 yıl önce ektiği epigrafi tohumunu, Türkiye’deki ilk öğrencileri arasında olma onurunu yaşadığımız hocamızın hangi güçlükler ve nasıl bir özveriyle yeşerttiğinin canlı tanıklarıyız. Artık yediveren bir ağaca serpilen bu tohumu onun en değerli bilimsel mirası addediyoruz. Bu ağacı kurutmamak ve taşlayacaklardan koruyabilmek yolunda en büyük rehberimiz gene hocamız: sorgulama iradesi, öğrenme azmi ve sebatı, çalışma aşkı, yaşama tutkusu. Bir gününü dahi çalışmadan geçirmemiş olan hocamızın bizlere yadigarıdır çalışma aşkı. Biz Türklerin tatil yapmaya hakkımız olmadığını söyler, kendisi bir gün dahi tatil yapmazdı. Asistanlık dönemimizde yıllık izin almamızdan hiç hoşlanmazdı. Yine de şu veya bu nedenle yıllık izin kullanmamız gerektiğinde izin belgelerimizi imzalatmak için odasına çekine çekine ve topluca giderdik. Yeterince çalışmadığımızı düşündüğümüz günlerde öylesine derin bir suçluluk duyardık ki, bundan kurtulmak için birkaç gün uyumadan çalıştığımız olurdu. Ama salt öğrenmek ve bilmek yetmezdi, aynı zamanda bilgi üretmek ve bunun yöntemlerini mümkün olduğunca çok kişiye öğretmek de gerekliydi. «Bilmek, bildiklerinden yeni bilgi üretmek ve öğretmek» tıpkı bir virüs gibi bulaştırılmalıydı yeni kuşaklara. Bu kitabı makaleleriyle zenginleştiren çok sayıda genç bilim insanı bunun epidemik bir salgına dönüştüğünün kanıtıdır. Büyük bilim insanı, merhum hocamız Sencer Şahin, öğrettiklerin, yazdıkların ve hayata karşı takındığın tavır bu yolda en büyük rehberimiz. Başarılarınla ölümsüzler katında olsan da anın hep kalbimizde, minnetle, sonsuz bir saygı ve sevgiyle…
Bu vesileyle, davetimizi nazik bir şekilde kabul edip katkıda bulundukları için tüm yazarlara; çalışmanın her aşamasında enerjisiyle hiç bir yardımı bizden esirgemeyen, ayrıca giriş yazısını kaleme alma ricamızı geri çevirmeyen Mustafa Adak’a; redaksiyon işlerindeki özverili çalışmalarıyla projemize büyük bir destek veren başta Erkan Taşdelen olmak üzere Hüseyin Uzunoğlu’na yürekten teşekkür ederiz.
Son olarak, böylesine kapsamlı eseri günümüz koşullarında rastlanmayacak bir yüce gönüllülükle hiçbir meblağ talep etmeden basmayı büyük bir özveriyle kabul eden Sabri Kabalcı ve Murat Ceyişakar’ın şahıslarında Kabalcı Yayınevi’ne teşekkürü bir borç biliriz.
Sencer Şahin did not approve of Fest-/Gedenkschriften because the articles compiled in such publications tend to be written with a sense of gratefulness and arranged in alphabetical order of the authors’ names rather than by subject, as should be the case in academic publications. On numerous occasions he said he never wanted a Festschrift for himself. In spite of his firm stance on this matter, our esteem for our teacher, who shaped every stage of our academic career with the attention and devotion of a calligraphist, compelled us to mark the 75th birthday of this most deserving scholar with a Festschrift in appreciation of the efforts he expended on all of us.
For us our teacher has become a model of virtue in respect of both his scholarly work and his moral standards. Four characteristics summarise best both his impeccable credentials as a scholar and his ethical outlook on life: ambition, constancy, asking questions and courage. Asking questions was indispensable for him as a scholar and as a virtuous person; he never refrained from fearlessly professing (profiteor) the truth he arrived at through his investigative approach, even when his truth did not sit easily with society’s conventional wisdom. With his extensive knowledge and experience Sencer Şahin was truly a vir doctus and professor. He had dedicated his whole life to the study of the Ancient History of Anatolia and to training his students, who would continue his mission after him. We therefore deemed the title «vir doctus Anatolicus» most apt for this book, and asked both colleagues with whom Sencer Şahin had become acquainted at some stage during his academic life and his students for contributions to the Festschrift we were going to prepare. This invitation was accepted most gladly. In addition, a large number of scholars, though having had no relation with Prof. Dr. Şahin, expressed their desire to submit an article out of deep respect for him. As a result, the number of authors has grown to seventy. Owing to their work load, various contributors requested that the deadline for submission of an article be extended, which caused our work to take longer than expected. In the meantime we lost our teacher unexpectedly on 16 October 2014 due to pneumonia in addition to a lung disease that he had been fighting against for many years. On the one hand we are in deep sorrow because he will not be able to see this book written in his honour, but on the other hand we find solace in complying with his wish that no Festschrift for him be published. Consequently, our project, initially planned as a Festschrift for his 75th birthday, will now be published as a Gedenkschrift. Unfortunately, we have been unable to accommodate the request of many colleagues who would have wished to be included in the tabula gratulatoria but have for various reasons been unable to submit an article.
We are proud to have been his first students in Turkey and been able to witness at close quarters his dedication in successfully setting up epigraphy as a thriving discipline within the Department of Ancient Languages and Cultures at Akdeniz University about 20 years ago. We shall treasure his scholarly inheritance and continue his work into the future, taking as your yardstick his investigative approach, his ambition and perseverance in learning, his desire for work and his passion for life. His desire for work went so far that he never spent a day without work. He never took even one day off, telling us that we Turks had no right to take holidays. He disapproved of our taking our annual leave while we were still research assistants. We would therefore go to his office all together – and quite timidly at that – to obtain his signature. Whenever we considered our work to be not satisfactory, we felt so guilty that we worked several days and nights without any sleep to rid ourselves of this sense of guilt. However, it was not sufficient for us to learn and acquire knowledge; we also had to generate knowledge and pass it on to as many students as possible. As he would say, “the urge to acquire, generate and teach knowledge” must become second nature to new generations. The numerous young scholars who enriched this book with their contributions show that this has happened. With his teachings and writings and his perspective on life, the great scholar, our deceased teacher, Sencer Şahin, is our greatest guiding light. Even though you are now in the presence of the immortals, you will also always be in our hearts and we shall treasure your memory with everlasting respect and affection.
We would like to take this opportunity to extend our cordial thanks to all the authors who gladly accepted our invitation and made a contribution to this book; to Mustafa Adak, who not only did not deny us our request of writing the life story of Sencer Şahin but also vigorously supported us through all stages of this project; to Hüseyin Uzunoğlu and especially to Erkan Taşdelen, who selflessly supported us in the editorial work. Last but not least we owe Kabalcı Publisher a great debt of gratitude, especially Sabri Kabalcı and Murat Ceyişakar, who magnanimously published this extensive book without requesting any remuneration. This most generous gesture is not something to be taken for granted in times of financial and economic constraints.