Daha iyi kentsel ve toplumsal yaşam arayışı ile ortaya çıkan ütopyacı düşünce, mekandaki yansımaları için mimarlığa başvururken; mimarlık için ütopya düşüncesi, ideal mekânı ve yaşamı tasarlamak için aracı olmaktadır. Biri 18. yüzyılda, diğeri 20. yüzyılda yaşamış olan Claude- Nicolas Ledoux ve Le Corbusier, ideal toplum ve kent arayışları kapsamında çeşitli düşünceler geliştirmiş ve bu düşüncelerini mimari tasarımlarına yansıtmaya çalışmışlardır. Ledoux’nun Saline Royale d’Arc-et-Senans (Kraliyet Tuzhanesi) ve Le Corbusier’in Cité Frugés de Passac (Fruges Kasabası) tasarımları sanayi ve teknolojinin farklı evrelerde olduğu iki ayrı yüzyılda, değişen yaşam koşulları ve bakış açılarıyla tasarlanmış işçi yerleşkeleridir. Seçilen örneklerin incelenmesi ve karşılaştırılması, farklı yüzyıllarda egemen olan toplumsal, teknolojik ve ekonomik koşulların işçi yerleşkesi tasarımlarına etkilerini tartışmayı mümkün kılmaktadır. Bu bağlamda çalışmanın amacı, iki yüzyıl arayla tasarlanmış işçi yerleşkeleri üzerinden mimarlıktaki ideal kent ve toplum anlayışının değişimini ve dönüşümünü gözlemlemektir. Çalışmadan elde edilen sonuca göre, iki mimarın mimarlık düşünceleri ve pratiği, tarihsel bir sürekliliğin varlığını göstermektedir. Bununla birlikte yine de bu işçi yerleşimlerinin plan şemaları, yapım teknikleri, ortak ve özel mekân tasarımları, sosyal imkanları bakımından taşıdıkları farklılıklar, tasarlandıkları dönemin toplumsal, ekonomik ve teknolojik özelliklerini yansıtmakta ve böylece iki yüzyıl arasındaki farklı teknolojilerin, üretim ve tüketim sistemlerinin, politik ve toplumsal yapıların mimarlık düşüncesine ve uygulamasına yansımasını görünür kılmaktadır.
The idea of utopia has long been associated with the search for better urban and social life, and in architecture, it serves as a mediator for designing the ideal space and life. Claude-Nicolas Ledoux and Le Corbusier, one of whom lived in the 18th century and the other in the 20th century, developed various ideas in their search for an ideal society and city, applied these to their architectural designs. Ledoux’s Saline Royale d’Arc-et-Senans (Royal Saltworks) and Le Corbusier’s Cité Frugés de Pessac (Fruges Town) are worker settlements designed under the influence of changing living conditions and perspectives, in two different centuries when industry and technology were at different stages. By examining and comparing these two projects, it is possible to discuss the impact of dominant social, technological, and economic conditions on workers’ settlement designs in different centuries. In this context, the aim of the study is to observe the evolution of the ideal city and society concept in architecture by observing the transformation in workers’ settlements designed two centuries apart. The results of the study highlight a historical continuity in the architectural thoughts and practice of the two architects. Nevertheless, the differences in plan schemes, construction techniques, common and private space designs, and social opportunities of these workers’ settlements reflect the social, economic, and technological characteristics of the period in which they were created. As such, the distinct technologies, production, and consumption systems between the two centuries reveal the reflection of different political and social structures on architectural thought and practice.