Uluslararası Coğrafya Eğitimi Kongresi , Antalya, Türkiye, 5 - 08 Ekim 2023
Meşrutiyet döneminde vatan imgesi siyasi kültür bağlamında değerlendirildiğinde, imparatorluk topraklarını bir arada tutan ana unsurun ortak kültür ve aidiyet değil, padişaha duyulan mutlak sadakat olduğu görülmektedir. Tarihsel süreç bu vatan algısı üzerinde pek çok değişikliği beraberinde getirecektir. Örneğin Meşrutiyet ile ön plana çıkan İttihat Terakki döneminde vatanı bir arada tutan padişaha mutlak sadakat algısının yerini dönemin siyasi ortamı, yaşanan toprak kayıplarının da etkisiyle “devlet baba”, “ordugah olarak vatan”, “asker millet” şeklindeki imgeler almıştır. Bu noktada aslında artık padişahlık bir kenara bırakılarak meşrutiyet ile coğrafya eğitimine verilen önemin de bize gösterdiği gibi coğrafyanın vatanlaştırılması Osmanlılık ve Türklülük kavramları üzerinde durularak toprağa bağlı bir vatandaş algısının coğrafya eğitimi başta olmak üzere farklı kanallar üzerinden topluma aktarılmaya çalışıldığı görülecektir. Coğrafya eğitimini Osmanlı Devleti içerisinde ön plana çıkaran en önemli gelişme, 1869 yılında kabul edilen Maarif-i Umumiye Nizamnamesi`dir. Özellikle bu nizamnameden sonra rüştiyelerin yerini idadilere bıraktığı görülmektedir. Bu okullarda Müslüman ve Hıristiyan unsurlar kaynaştırılarak ortak bir kültürde yetiştirme çabası içerisine girilmiştir. Önceki dönemlerde olmadığı kadar coğrafya eğitimi ön plana çıkarılmış ve Satı Bey tarafından günümüzde dahi coğrafya eğitiminde kullanılmakta olan kavramlar ortaya atılmıştır. Tüm bu süreç ortak kültür inşasında vatan imgesine verilen değerin ve bu imgenin inşasında coğrafya eğitiminin kendine ne kadar değerli bir yer edindiğinin göstergesidir. Osmanlı Devleti`nin son dönemine gelindiğinde ise artık sürecin özellikle I. Dünya Savaşı ile farklı bir noktaya evrildiğini görmek mümkündür. I. Dünya Savaşı sonrasında imzalanan Sevr Antlaşması ile aslında tarihimizde üç farklı vatan imgesi ortaya çıkmıştır. Sevr Antlaşması küçük bir vatan toprağı oluştururken, Osmanlı Devleti ise Arap coğrafyasını da içine alan bir “Osmanlı birliği” vurgusu yapmakta, son noktada ise işgallere direniş için ortaya çıkan bölgesel hareketler “mahalli vatancılık” fikrini geliştirdi. Mustafa Kemal`in vatan algısını da parçadan bütüne doğru bu bölgesel hareketler inşa etmiştir. Cumhuriyet döneminde yapılan pek çok yeniliğin temellerinin özellikle meşrutiyet yıllarına dayandığı bilindiğinden vatan imgesinin temelleri bu yıllarda atılmıştır. Elbette Cumhuriyetin inşası ile Türk Tarih Tezi`nin olayı daha da ayrıntılandırılarak vatan olgusunu bilimsel bir boyuta taşıyacaktır. Sonuç olarak vatan imgesinin padişahın toprağı olma anlayışından yola çıkıp önce meşrutiyet devrinde “asker millet” imgesine büründüğünü, I. Dünya Savaşı durağına geldiğinde ise üç farklı yapının kendine göre üç farklı vatan imgesi ortaya koyduğunu görmek mümkün olmaktadır. Elbette vatan imgesinin son inşa edildiği nokta, tarih ve coğrafya ilminin el ele vermesi ile Cumhuriyet yıllarında olacaktır. Bu çalışmanın temel amacı Meşrutiyet’ten Cumhuriyet’e giden süreçte vatan imgesinin yaşamış olduğu dönüşümü ortaya koymaktır. İlgili çalışma nitel bir araştırma olup, doküman incelemesine dayanmaktadır. Çalışma ile ilgili çerçeve oluşturacak literatür taraması gerçekleştirilmiş, sonrasında veriler betimsel analize tabi tutularak gerekli yorumlama yapılmıştır.
When the image of the homeland in the Constitutional Monarchy period is analysed in the context of political culture, it is seen that the main element holding the imperial lands together was not common culture and belonging, but absolute loyalty to the Sultan. The historical process would bring about many changes in this perception of homeland. For example, during the period of the Committee of Union and Progress, which came to the forefront with the Constitutional Monarchy, the perception of absolute loyalty to the sultan, which held the homeland together, was replaced by images such as "state father", "homeland as an army camp", "soldier nation" with the effect of the political environment of the period and the territorial losses experienced. At this point, in fact, it will be seen that the sultanate was left aside and the importance given to geography education with the Constitutional Monarchy showed us that the perception of a citizen bound to the land was tried to be transferred to the society through different channels, especially geography education, with an emphasis on the concepts of Ottomanism and Turkishness.The most important development that brought geography education to the forefront in the Ottoman Empire was the Maarif-i Umumiye Nizamnamesi adopted in 1869. Especially after this regulation, it is seen that rüştiyes were replaced by idadis. In these schools, Muslim and Christian elements were integrated and an effort was made to educate them in a common culture. Geography education was emphasised more than in previous periods and Satı Bey introduced concepts that are still used in geography education today. All this process is an indication of the value given to the image of the homeland in the construction of a common culture and how valuable a place geography education has gained for itself in the construction of this image. When it comes to the last period of the Ottoman Empire, it is possible to see that the process evolved to a different point, especially with World War I. With the Treaty of Sèvres signed after World War I, three different homeland images emerged in our history. While the Treaty of Sèvres created a small homeland, the Ottoman Empire emphasised an "Ottoman unity" that included the Arab geography, and at the last point, the regional movements that emerged to resist the occupations developed the idea of "local patriotism". Mustafa Kemal`s perception of the homeland was also built by these regional movements from the part to the whole. Since it is known that the foundations of many innovations made in the Republican period are based on the Constitutional Monarchy years, the foundations of the image of the homeland were laid in these years. Of course, with the construction of the Republic, the Turkish History Thesis will further elaborate the phenomenon of the homeland and carry it to a scientific dimension. As a result, it is possible to see that the image of the homeland started from the understanding of being the land of the sultan and first took on the image of "soldier nation" in the constitutional period, and when it came to the World War I stop, it is possible to see that three different structures put forward three different homeland images according to themselves. Of course, the last point where the image of the homeland is constructed will be in the Republican years, with the science of history and geography joining hands. The main purpose of this study is to reveal the transformation of the image of the homeland in the process from the Constitutional Monarchy to the Republic. The study is a qualitative research and is based on document analysis. A literature review was conducted to create a framework for the study, and then the data were subjected to descriptive analysis and necessary interpretation was made.