Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, cilt.12, sa.2, ss.479-497, 2022 (Hakemli Dergi)
İsyan (Hadd-i Bağy), İslam-Osmanlı
Ceza Hukuku terminolojisinde kendilerince haklı bir nedene dayanan bir grubun,
meşru devlet otoritesine karşı güç kullanarak yönetimi ele geçirmeye
çalışmasıdır. Tanımdan hareketle isyan suçu, meşru devlet otoritesine karşı silahlı
güç kullanılarak topluca işlenen had suçlarından sayılmaktadır. Had suçları,
suç tanımı ve suça uygulanacak yaptırımın bizzat kanunkoyucu (Şârî/Nass)
tarafından öngörülmüş, kamu ve kişi haklarını ihlal eden ağır suçlar olarak
kabul edilmiştir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere bu suçun unsurları; meşru
siyasal otoriteye karşı olması, topluca işlenmesi, kuvvet kullanılması,
isyancıların kendilerince haklı bir nedenle kalkışmada bulunmalarıdır. Suçun
tanımlanması hususunda İslam hukukçuları arasında ciddi görüş ayrılıkları söz
konusu olmamakla birlikte, uygulanacak yaptırım konusunda farklı görüşler
bulunmaktadır. Kuşkusuz görüş ayrılıklarının ortaya çıkması, suçun daha çok
siyasi bir suç olması, birden fazla suç eylemini içinde barındırabilmesi ve
temel kaynaklar olan Kur’an ve Sünnet’te suça ilişkin doğrudan bir hükmün
bulunmaması ile ilgilidir.
Hadd-i Bağy kimi zaman
isyancıların, kimi zaman siyasal otoritelerin istismarına açık alan bırakan
karma nitelikli bir suçtur. İsyancılar açısından genellikle siyasal otoritenin
zulme sapması, adaletten uzaklaşması, hukuku çiğnemesi gibi iddialar öne
sürülmüştür. Kimi zaman siyasal otorite, kendisine muhalif olan kişi ya da
toplum katmanlarını susturmak amacıyla isyan suçunu devreye sokmaktan
çekinmemiştir. Ancak nedenleri ve sonuçları açısından incelendiğinde isyan suçu
kuşkusuz sıradan ve adi bir suç olarak değerlendirilemez.
İslam Hukuku’nun en gelişmiş ve
kapsamlı uygulama alanı olan Osmanlı Devleti’nde siyasal otorite birçok kez
isyanlarla sarsılmıştır. Hatta kimi zaman bu isyanlar bizzat siyasal otoritenin
kendisi olan padişahı tahtından indirmekle kalmamış, canlarına da mal
olabilmiştir. Kuşkusuz bu kalkışmaların en önemlilerinden biri 1807’de Sultan
III. Selim’e yönelik olan ve “Kabakçı Mustafa İsyanı” adıyla tarihe not edilen
kalkışmadır. Söz konusu kalkışma yalnızca sultanı tahtından indirmekle
kalmamış, hayatını da elinden almıştır. Adaletten, Şeriat’ten sapma, zulme
yönelme iddialarıyla biçimlenmiş bu kalkışma Osmanlı-Türk modernleşme tarihinin
önemli kırılma noktalarından biri olmuştur.
1807 Kabakçı İsyanı’nı hem Osmanlı
Ceza Hukuku bağlamında hem siyasal otorite-merkez-çevre çatışması olarak
siyasal anlamda incelemeye çalıştığımız bu bildiride temel amacımız, XIX.
Yüzyıl Osmanlı-Türk modernleşmesinin hukuki, siyasi ve sosyolojik sorunlarını
ortaya koyabilmektir.
Rebellion (Hadd-i Bagy) is the
attempt of a group based on a just cause in Islamic-Ottoman Criminal Law
terminology to seize the government by using force against the legitimate state
authority. Based on the definition, the crime of rebellion is counted as one of
the hadd crimes committed collectively by using armed force against the
legitimate state authority. Hadd crimes, the definition of crime and the
sanction to be applied to the crime were foreseen by the lawmaker (Şârî/Nass) and
were accepted as serious crimes that violate public and personal rights. As can
be understood from the definition, the elements of this crime are; opposition
to the legitimate political authority, collective action, use of force, and the
rebels attempting with a justified reason. Although there is no serious
difference of opinion among Islamic jurists regarding the definition of crime,
there are different opinions about the sanction to be applied. Undoubtedly, the
emergence of differences of opinion is related to the fact that the crime is
more of a political crime, that it can contain more than one crime, and that
there is no direct provision regarding crime in the Qur'an and Sunnah, which
are the main sources.
Hadd-i Bagy is a mixed crime that
sometimes leaves open space for the abuse of rebels and sometimes political
authorities. In terms of the rebels, allegations such as the political
authority's deviation from persecution, alienation from justice and violating
the law were put forward. Sometimes, the political authority did not hesitate
to use the crime of rebellion in order to silence the people or layers of
society who were opposed to it. However, when examined in terms of its causes
and consequences, the crime of rebellion cannot be considered as an ordinary
and common crime.
In the Ottoman Empire, which is the
most developed and comprehensive application area of Islamic Law, the political
authority was shaken many times by rebellions. In fact, sometimes these revolts
not only dethroned the sultan, who was the political authority himself, but
also cost their lives. Undoubtedly, one of the most important of these attempts
was Sultan III in 1807. It is an attempt against Selim and noted in history as
the "Kabakçı Mustafa Rebellion". The said attempt not only dethroned
the sultan, but also took his life away from him. This uprising, which was
shaped by the claims of deviating from justice, from the Shari'a, and turning
to oppression, became one of the important breaking points in the history of
Ottoman-Turkish modernization.
Our main aim in this statement,
which we try to analyze the 1807 Kabakçı Revolt both in the context of Ottoman
Criminal Law and as a political authority-center-periphery conflict, is to
address the XIX. The aim is to reveal the legal, political and sociological
problems of the Ottoman-Turkish modernization of the 19th century.