Çağdaş Sanatta Bir Temsil Biçimi Olarak Minyatür


Özturan S.

Korkut Ata Türkiyat Araştırmaları Dergisi (Online), sa.15, ss.1699-1715, 2024 (Hakemli Dergi)

Özet

Hem sanat eseri hem de yazının bir uzantısı olduğu için, tarihi belge niteliği taşıyan minyatür, içinde yer aldığı yüzeyi çoklu bakış açıları üzerinden organize eden çok katmanlı bir resim geleneğidir. Ait olduğu toplumun, kimliğine, kültürüne, dinine, felsefesine ışık tutan minyatürün gelişimi, Doğu ve Batı dünyalarında Yeni Çağ’ın başlarına kadar birbirine benzer ve birbirleriyle ilişkilenen bir seyir izlemiştir. Doğu sanatında minyatür geleneği, günümüze kadar devam ederken, Batı’da, Ortaçağ’ın sonunu getiren Yeni Çağ’dan itibaren terkedilmiştir. Bunun nedeni Yeni Çağ’a ait görme biçiminin yansıması olan, göz merkezci bakış ve merkezi perspektif anlayışıdır. Bu terk edişle birlikte sanatın Doğu ve Batı dünyalarındaki gelişim seyri birbirinden ayrışmıştır. Yeni Çağ ve onu izleyen modern dönem boyunca minyatür, Batı sanat alanında kendine yer bulamamıştır. Bu makale, minyatürün, modern dönemde Batı sanat sahnesinde kendine yer bulamamasının sonucu olarak yaşanan uzun bir aralıktan sonra çağdaş sanat sahnesine nasıl döndüğünü, Doğu ve Batı dünyalarına ait nasıl bir karşılaşma alanı yarattığını, Shahzia Sikander ve Canan’ın minyatür içeren çalışmaları üzerinden nitel araştırma yöntemi ile incelemektedir. Modern sanat, ”batılı” ve “eril” kimlikli sanatçıların tarihinden oluştuğu için, kadın sanatçılar ve Batı dışı coğrafyalara aidiyet besleyen sanatçılar, minyatüre benzer biçimde, modern dönem boyunca Batı sanat sahnesinde kendine yer bulamamıştır. Bu nedenle makalede batılı ve eril olmayan sanatçı üretimlerinin analizi tercih edilmiştir. Her iki sanatçıdan örnek çalışmalar seçilmiş, seçilen çalışmalar üzerinden eser çözümlemesi yapılmış ve minyatürün çağdaş sanat alanı içerisindeki varlığının tartışılması amaçlanmıştır.

The miniature, considered both a work of art and a historical document for being an extension of writing, is a multi-layered painting tradition that organises its surface through multiple perspectives. The development of the art of miniature, which sheds light on the identity, culture, religion, and philosophy of the society to which it belongs, has followed a similar and interrelated progress in the Eastern and Western worlds until the early New Age. While the miniature tradition in Eastern art has survived to the present day, in the West it was abandoned by the New Age, which marked the end of the Middle Ages. The reason for this is the understanding of eye-centred gaze and central perspective, as a reflection of the New Age way of seeing. With this abandonment, the course of development of art in the Eastern and Western worlds diverged. Throughout the New Age and the modern period that followed, miniature could not find itself a place in the Western field of art. This article analyses how the miniature returned to contemporary art scene after a long break as a result of not finding a place for itself in the Western art scene in the modern period, and how it created a space of encounter between the Eastern and Western worlds, through the works of Shahzia Sikander and Canan, which include miniatures, using a qualitative research method. Since contemporary art is composed of the history of artists with "western" and "masculine" identities, women artists and those artists who belong to non-Western geographies, similar to miniature, could not find a place for themselves in the Western art scene throughout the modern period. For this reason, it is preferred to analyse western and non-masculine artists in this article. Sample works from both artists are selected, analysed through the selected works and it is aimed to discuss the presence of miniature in the field of contemporary art.