Nafaka Meselesine İlişkin Pragmatik Bir Argüman: Radin’in İkili Adalet Kavrayışının Nafaka Sorununa Uygulanması


Kararmaz F.

I. Uluslararası Akdeniz Kadın Çalışmaları Kongresi, Antalya, Türkiye, 21 Ekim 2021, ss.38, (Özet Bildiri)

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: Antalya
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.38
  • Akdeniz Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesinde yoksulluk nafakası düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf karşı taraftan nafaka isteyebilmektedir. Ödeyecek kişinin mali gücüne göre belirlenecek olan bu nafaka süresiz olarak istenebilmektedir. Mezkur düzenleme hakkında kamuoyunda ve hukuk camiası içinde tartışmalar bulunmaktadır. Bu tartışmalarda nafaka yükümlüsünün bu borç nedeniyle yoksulluğa düştüğü, nafakanın suiistimal edildiği, kısa süren evlilikler sonrasında dahi süresiz nafaka ödendiği gibi hususlar üzerinde durularak bu düzenlemenin adil olmadığı ve değiştirilmesi gerektiği yönünde talepler dile getirilmektedir. Yine yoksulluk nafakası ile ilgili bir düzenlemenin gündemde olduğu ve yargı reformu paketleri içerisinde bu konudaki düzenlemenin dile getirilen itirazlar göz önünde tutularak değiştirileceği, evliliğin süresiyle orantılı olarak süreli hale getirileceği veya bir fon oluşturularak sosyal güvence sistemine dâhil edileceği yönünde haber ve köşe yazıları bulunmaktadır. Bu tebliğde Margareth Jane Radin’in Market-Inalienability ve The Pragmatist and the Feminist isimli makalelerinde geliştirdiği ikili adalet yaklaşımı üzerinden giderek yoksulluk nafakası konusunda, getirileceği söylenen değişikliğe karşı halihazırdaki düzenleme lehine bir argüman ortaya koyacağım. Radin'e göre toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan ve ataerkil düzenin tarihinden tevarüs edilen sorunların birçoğu bir tür açmaz arz etmektedir. Bu açmazlarda bir yönde karar verilirse eşitlik ideali ihlal edilmekte, ideali gözeten bir karar verildiğinde de tarihsel eşitsizliğin hâlihazırdaki mağdurlarının durumu daha da zorlaştırılmaktadır. Bu çifte açmazları göz önünde tutarak Radin adaleti de iki minvalde düşünmeyi önerir. Birinci minvalde adalet bir ideal dünya tasarımıdır. İkinci minvalde ise adalet ideal olarak düşünülmez. Bu minvalde adalet içinde bulunulan durum bakımından yapılabileceklerin en iyisidir. Yoksulluk nafakası da toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanmaktadır ve ataerkil düzenin tarihinden tevarüs eden bir sorundur. Adalet açısından ele alındığında bu sorun da bir çifte açmaz arz eder. Adaleti düşünülebileceklerin en iyisi olarak gören bir bakışta yoksulluk nafakasına ilişkin Medeni Kanun’umuzda yer alan düzenleme adil değildir. Zira ideal bir dünyada bir cinsin bir diğer cinse maddi olarak süresiz bağımlı olması veya bir cinsten birinin kısa bir süre evli kaldığı için diğerinin sosyal güvence tedarikçisi olmakla süresiz olarak görevlendirilmesi düşünülemez. Ancak adaleti hâlihazırda yapılabileceklerin en iyisi olarak düşündüğümüzde bu düzenleme kadın yoksulluğu sorununun nitelikli bir görünümü olan boşanmış kadınların yoksulluğuna yönelik getirilmiş adil bir düzenleme olarak görünmektedir. Zira alan araştırmaları göstermektedir ki Türkiye’de kadınlar uzun tarihsel köklere sahip toplumsal eşitsizlikler nedeniyle hala ekonomik açıdan dezavantajlı konumdadır, kız çocuklarının eğitimi ve meslek sahibi olması, kadınların çalışması gibi konularda toplumsal önyargılardan kaynaklanan eşitsiz tutumlar bulunmaktadır. Bunlara ek olarak boşanmış kadınlara yönelik ayrımcı tutumlar da varlığını sürdürmektedir. Bir bakımdan yoksulluk nafakası kızını okutmayan, karısını çalıştırmayan, boşanmış kadına hor gözle bakan erkeğin ödemesi gereken bir bedeldir. Nasıl boşanmış kadın toplumda ve iş yaşamında süresiz olarak dezavantajlı bir konumda kalıyorsa yoksulluk nafakası da öyle süresiz olmalıdır. Yoksulluk nafakası için devletçe bir fon oluşturulması da karşı durulması gereken bir tutumdur, zira burada kadın yoksulluğuyla ilgili devletin sorumluluk almasından ziyade toplumun hâlihazırdaki ataerkil yapısının ve boşanmış kadınlara yönelik yaygın ayrımcı tutumların devletçe fonlanması anlamına gelecektir. Sonuç olarak, nafakaya ilişkin düzenlemede yapılması düşünülen değişiklikler bu konuda dezavantajlı konumda bulunan kişilerin durumunu iyileştirmeyecek aksine kötüleştirecek düzenlemelerdir.