Uluslararası Coğrafya Eğitimi Kongresi , Antalya, Türkiye, 5 - 08 Ekim 2023
Türk Tarih Tezi`nin inşası tarih ve
coğrafyanın iş birliğinde gelişmiştir. Bu iş birliği ulus-vatan inşasına dahil
olurken, Milli Mücadele ile Turan anlayışından Anadolu`ya doğru evrilmiştir.
Aslında Misak-ı Milli’de belirgin olmayan Türk Tarih Tezi, Anadolu toprakları
içerisindeki Türk ulusunu nasıl tanımlayacağı sorusuyla hareket etmiş ve bir
“toprak ulusçuluğu” yönelmiştir. Bu çerçevede Kemalizm düşüncesi aslında
tarihsel-coğrafi bir kimlik inşasına girişmiş ve bunun en belirgin örneği Türk
Tarih Tezi olmuştur. Bu tezle Batı`daki “barbar Türk ırkı” imgesine cevap
vermek adına Türklerin medeniyetin oluşumunda rol alan temel etnik unsurlardan
biri olduğu fikri bilimsel bir çerçeveye dayandırılmaya çalışılmıştır. Tezin
inşasında sadece tarih bilimine dayanan bir yapı söz konusu olmamış aksine
coğrafya, arkeoloji ve antropoloji bilimleri ile bu tezin inşa süreci
desteklenmiş, farklı süreçlerde kullanıldığı gözlenmiştir. Örneğin Musul ve
Hatay gibi siyasi meselelerde bir tarafta Turan anlayışı gündeme gelirken diğer
tarafta Eti ve Hitit uygarlıklarına dair temellendirmeler öne çıkarılmıştır.
Türk Tarih Tezi aslında olgulardan çok olması gereken, “Türklerin mekanı
neresidir?” kısmından çok “Neresi olmalı?” sorusuna yönelmiştir. Bu çerçevede
tezin 19. yüzyılda ortaya çıkan Alman coğrafi kimlik modelinde yer alan “ulusu
mekanlaştırma” algısına sahip olduğu mekana tarih yazma çabası içerisine
girdiği söylenebilir. Bu tez aslında tarih ile mekanı kaynaştırmak suretiyle
coğrafi olarak yeni bir gerçeklik yaratıp bir anavatan olgusu inşa etmiştir.
Tarih ve coğrafya el ele vermiş geleceği “Orta Asya-Anadolu-Batı Medeniyeti”
üçgeni dahilinde yeniden inşa etmiştir. Sonuç olarak Osmanlı dönemi itibariyle
Fransız İhtilali`nin getirdiği milliyetçilik etkisini kırmak adına bir ulus
kavramı inşasına çaba gösterilmiştir. Bu süreç Milli Mücadele ve erken
Cumhuriyet sürecinde de kendisini devam ettirmiştir ancak süreç son dönemde
sadece ırka dayalı ya da tarihe dayalı bir boyut olmaktan çıkartılmıştır. Üç
kıtaya yayılmış bir coğrafyadan Anadolu dediğimiz bölgeye sınırlanmış olan ulus
kavramının coğrafyanın da desteği alınarak mekana bağlı bir ulus-vatan
anlayışına dayandırıldığı görülmektedir. Burada önemli olan tarih ve coğrafya
ilimlerinin el ele vererek yeni ulus-vatan inşasında hangi rolleri üzerine
aldıkları ve bu rollerin siyasi meselelere ne şekilde yansıdığıdır. Bu
çalışmanın temel amacı ulus ve vatan anlayışının inşasında tüm arayışların son
noktasında ortaya atılan Türk Tarih Tezi`nin alt yapısının oluşturulmasında
coğrafyanın etnik ve beşeri anlamda kendisine nasıl yer bulduğu sorusunun
cevabını bulmaktır. İlgili çalışma nitel bir araştırma olup, doküman
incelemesine dayanmaktadır. Çalışma ile ilgili yeterli bir çerçeve oluşturacak
kadar literatür taraması gerçekleştirilmiş, sonrasında veriler betimsel analize
tabi tutularak gerekli yorumlamanın sağlanması planlanmıştır.
The construction of the Turkish History Thesis developed in the cooperation of history and geography. While this co-operation was included in the construction of the nation-state, it evolved from Turan to Anatolia with the War of Independence. In fact, the Turkish History Thesis, which was not evident in the Misak-ı Milli, was motivated by the question of how to define the Turkish nation within the Anatolian territory and orientated towards a "territorial nationalism". In this framework, the Kemalist thought actually attempted to construct a historical-geographical identity and the most prominent example of this was the Turkish History Thesis. With this thesis, in order to respond to the image of the "barbaric Turkish race" in the West, the idea that Turks were one of the main ethnic elements involved in the formation of civilisation was tried to be based on a scientific framework. In the construction of the thesis, there was not only a structure based on the science of history; on the contrary, the construction process of this thesis was supported by the sciences of geography, archaeology and anthropology, and it was observed that they were used in different processes. For example, in political issues such as Mosul and Hatay, the Turanian understanding was brought to the agenda on the one hand, while on the other hand, the grounds of Eti and Hittite civilisations were brought to the fore. In fact, the Turkish History Thesis is orientated towards the question of "Where should be the place of Turks?" rather than "Where is the place of Turks?". In this framework, it can be said that the thesis attempts to write history in the place where it has the perception of "spatialising the nation" in the German geographical identity model that emerged in the 19th century. In fact, this thesis has created a new reality geographically by fusing history and space and constructed a homeland phenomenon. History and geography joined hands and reconstructed the future within the triangle of "Central Asia-Anadolu-Western Civilisation". As a result, in the Ottoman period, efforts were made to build a nation concept in order to break the influence of nationalism brought by the French Revolution. This process continued itself during the War of Independence and the early Republican period, but the process has recently ceased to be based solely on race or history. It is seen that the concept of nation, which is limited to the region we call Anatolia from a geography spread over three continents, is based on a spatial nation-country understanding with the support of geography. What is important here is what roles the sciences of history and geography play in the construction of the new nation and homeland and how these roles are reflected in political issues. The main purpose of this study is to find the answer to the question of how geography finds a place for itself in the ethnic and humanitarian sense in the creation of the infrastructure of the Turkish History Thesis, which was put forward at the last point of all searches in the construction of the nation and homeland understanding. The related study is a qualitative research and is based on document analysis. A literature review was carried out to create a sufficient framework for the study, and then the data were subjected to descriptive analysis and it was planned to provide the necessary interpretation.