Yapay Zekâ Teknolojilerinin Hukuki Nitelik Tartışmaları Bağlamında Avustralya Federal Mahkemesinin “Thaler v Commissioner of Patents [2021] FCA 879” ve “Commissioner of Patents v Thaler [2022] FCAFC 62” Kararlarının Değerlendirilmesi


Creative Commons License

Bora Çınar S.

Yeni İçtihatlar: Ulusal, Uluslararası Ve Yabancı Mahkeme Kararları Sempozyumu, İstanbul, Türkiye, 7 Ekim - 07 Kasım 2022, ss.70-71

  • Yayın Türü: Bildiri / Özet Bildiri
  • Basıldığı Şehir: İstanbul
  • Basıldığı Ülke: Türkiye
  • Sayfa Sayıları: ss.70-71
  • Akdeniz Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Yapay zekâ teknolojileri alanındaki gelişmelerin hız kazanması ve son teknoloji ürünü akıllı sistemlerin sağlık, eğitim, hukuk, mühendislik ve daha pek çok insan egemen alanı etkisi altına almaya başlaması üzerine insan-makine etkileşiminin yaratacağı sorunlar ve belirsizlikler üzerinde hukuki tartışmalar artmaktadır. Yapay zekâ teknolojilerinin sorumluluğuna odaklanan makine etiği, uluslararası standartlar ve denetimler kadar bu sistemlerin kendilerinin ortaya çıkardıkları ürünlerin akıbetinin belirsizliği de makine haklarını tartışmaya açmaktadır. Özellikle yeni programlar yazan, orijinal makaleler üreten ve tasarımlar yapan program ve yazılımların artmasıyla, yapay zekâ teknolojilerinin tasarımcısını aşarak, özgün ürünler ortaya çıkarabileceği gerçeğiyle yüzleşmek gerekmektedir. Hukukun her alanının gelenekselleşmiş yapısının yeniden ele alınması gerektiğini düşündüren bu yenilikler karşısında, fikri mülkiyet hukuku mevzuat ve uygulama arasındaki uçurumla yüzleşen alanlardan ilki olmuştur.
Yapay zekânın buluş sahibi olarak kabul edilmesini destekleyen bir inisiyatif DABUS  adlı yapay zekâ sistemini buluş sahibi olarak göstererek halihazırda pek çok patent başvurusunda bulunmuş , başvurularının bir kısmı temyiz incelemesinde olmakla birlikte  şu an için sadece Güney Afrika yapay zekâ programı mucit, programın sahibini ise patent sahibi olarak göstererek yapay zekâyı ilk kez mucit olarak kabul eden ülke olmuştur. 
Fikri ve Sınai Mülkiyet hukukuna ilişkin mevzuat genel olarak incelendiğinde hem program ve yazılımların sınırlı olarak patentlenebilir kabul edildiği ve hem de başvuru sahibinin gerçek ya da tüzel kişi olması zorunluluğu arandığı görülmektedir. Kişi olmadığı için buluşuna patent verilmeyen bir yapay zekâ teknolojisi ve buluşu kendisi gerçekleştirmediği ve geçerli olarak hakları devralamadığından halef sıfatı dahi olmaması gereken yapay zekâ sistemini tasarlayan kişiler göz önüne alındığında, hak sahipliği statüsünün hakkaniyet gereği bir kişiye değil de bir sisteme verilmesi zorunluluğu ve bu sistemin kişi olmadığı için hak sahibi olamaması paradoksu, sahipsiz haklar kaosuna yol açmaktadır. Bu kaosla başa çıkabilmek için Güney Afrika, patent başvurusunda yapay zekâ programı mucit, programın sahibini ise patent sahibi olarak kabul etmiştir. Sonrasında Avustralya Federal Mahkemesi de Thaler v Commissioner of Patents [2021] FCA 879  kararında benzer şekilde yapay zekânın mucit olarak kabul edilebilir olduğu yönünde görüş bildirerek, patent başvurularının reddinin hukuka aykırı olduğu sonucuna varmıştır. Mahkeme kararında, mucit ve patent sahibi kavramlarını birbirinden ayırarak, patent sahibinin gerçek ya da tüzel kişi olması zorunluluğunu temel ilke olarak kabul etmekle birlikte, bunun mucidin de gerçek ya da tüzel kişi olmasının bir zorunluluk olduğu anlamına gelmediğini vurgulamış, kişi olmayan yapay zekâ sistemlerin de mucit olarak kabul edilebileceğini belirtmiştir. Bu kararın da temyizi üzerine Avustralya Federal Mahkemesi, Commissioner of Patents v Thaler [2022] FCAFC 62  kararında, Patent Yasası'nın kanun dili, yapısı ve uygulaması ile yasama planının altında yatan politika hedeflerini göz önünde bulundurarak, gerçek kişilerin mucit olarak kabul edileceği sonucuna varmış, İngiliz mahkemelerinde de benzer sonuca varıldığı vurgulamıştır. 
Çalışmamızda DABUS hareketine ilişkin ilgili Avustralya Federal Mahkeme kararları yenilikçi ve geleneksel yaklaşım temelinde değerlendirme konusu edilerek, yapay zekâ teknolojilerinin hukuki nitelik tartışmaları bağlamında ele alınacaktır. Dünyadaki yaklaşımı gözler önüne sermesi amacıyla diğer başvuruların akıbetine de yer verilecek olan bu çalışmada, hukukun kişi tanımına yönelik çerçeve ve çatı bir yasal bir düzenleme üzerinde çalışılmadıkça teknoloji, uygulama ve hukuk üçgenindeki sorunlara sürekli bir yenisinin daha ekleneceğine dikkat çekilmesi hedeflenmektedir. Çözüm ise uygulamadaki ihtiyaçlar ya da aktivistlerin hareketiyle tartışmaya açılan yasaların mahkemelerde geniş yorumlanarak yargının yasama faaliyeti yapmaya zorlanması değil yasama alanında bu tartışmaların görünür kılınmasıdır. Kanaatimizce yapılması gereken kanun çalışması ise mülkiyet, kişi hakları ve sorumluluk çerçevesinde en temel düzenlemelerin yer aldığı yasa olan anayasayı işaret etmektedir. En yenilikçi tartışmaların yaşandığı teknoloji hukuku, en geleneksel tartışmaların dayanağı olan doğal hukuk teorisinin, yürürlükteki hukuku şekillendirmesiyle kendine hukuki bir yol çizebilecektir.